- Katılım
- 14 May 2024
- Mesajlar
- 91,386
- Konu Yazar
- #1
Afrika'da ortaya çıkan ve Sağlık Bakanlığı tarafından 'M-Çiçeği' veya 'Mpox' olarak adlandırılan maymun çiçeği virüsü, tüm dünyanın gündeminde. Ankara Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Rahmet Güner, Türkiye'de 2022-2023 yıllarında sınırlı sayıda maymun çiçeği vakası görüldüğünü belirterek, "Bugün de vaka görülmez, diye bir iddiada bulunmak mümkün değil; tabii ki vaka görülebilir ama önlemimizi alacağız, korunacağız. 1980 yılı öncesinde doğmuş olanlar aşılı oldukları için çiçek hastalığına karşı korunmalı. Dolayısıyla burada da çapraz bir korunma söz konusu, çiçek hastalığına karşı aşısı olanların M-çiçek hastalığından da büyük bir oranda korunduklarını söylemek mümkün" dedi.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Rahmet Güner, Afrika'da ortaya çıkan ve Sağlık Bakanlığı tarafından 'M-Çiçeği' veya 'Mpox' olarak adlandırılan maymun çiçeği virüsüne ilişkin DHA'ya değerlendirmede bulundu.
Prof. Dr. Güner, maymun çiçeği virüsünün ilk olarak 1958 yılında tespit edildiğini söyleyerek, "Virüs ilk kez laboratuvara deney amaçlı gönderilen maymunlarda tespit edildiği için maymun çiçeği olarak adlandırılmış. Eski bir virüs ailesine, 'pox' virüs ailesine ait bir virüs. Ama daha sonra bakıldığında sadece maymunlar değil, özellikle kemirgenler olarak tespit edildiği için bir de isimlendirmede bir bölgeyi veya bir türü direkt damgalamaktan kaçınılmak hedeflendiği için günümüzde 'M-pox' olarak veya 'M-çiçeği' hastalığı olarak adlandırılmak daha uygun görülmüş durumda. İlk insan vakası ise 1970'li yıllara dayanıyor" diye konuştu.
Prof. Dr. Güner, virüsün 'Orta Afrika' ve 'Batı Afrika' olmak üzere iki farklı alt tipi olduğunu belirterek, "Batı Afrika tipinde ölüm oranı daha düşük. Orta Afrika tipinde ölüm oranı biraz daha yüksek karşımıza çıkıyor ama bağışıklık sistemi iyi olan kişilerde yine de bakıldığı vakit fatalite (belirli bir dönemde belirli bir hastalığa yakalananların ölüm oranı) oranı binde 1'ler civarında. Hastalıktan nasıl korunmamız gerektiğini öğrenmemiz lazım.
Burada bulaştırıcılıkta yakın temas ve uzun süreli yakın temas ön plana çıkıyor. Dolayısıyla kişisel hijyenimize dikkat etmemiz ve temas ettiğimiz kişilere dikkat etmemiz hastalıktan korunmak için yeterli gibi görünüyor. Yaşanan bir pandemi deneyimi olduğu için tabii toplumdan gelen kaygıları da anlıyoruz ama olay çok farklı burada. Dolayısıyla bir Covid pandemisindeki durum burada yaşanmayacaktır. Burada kişiler özellikle döküntülerden dolayı daha net bir şekilde belirti göstereceği için bulaş da bu oranda daha az olacaktır" dedi.
Prof. Dr. Rahmet Güner, el hijyenine çok dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Temas önlemlerine dikkat edelim. Özellikle seyahat, döküntülü hastalık, ateş öyküsü olan kişilere biraz mesafeli davranmamız aslında korunmamız için yeterli. Bununla ilgili 2022'deki bulaşta büyük oranda korunmasız ve uzun soluklu cinsel temas ön plana çıkmıştı. Burada ise durum biraz daha farklı görünüyor.
Hastalığın tanısını o döküntülerdeki sıvı içinden alınan örnekle doğrulama imkanımız var. PCR tanı testleriyle, ülkemizde de ulusal viroloji laboratuvarında, halk sağlığı referans laboratuvarında örnekleri gönderdiğimiz vakit hastalığın tanısını koymamız mümkün. 2022-2023 arasında ülkemizde de sınırlı sayıda vaka görülmüştü.
Bugün de vaka görülmez, diye bir iddiada bulunmak mümkün değil; tabii ki vaka görülebilir ama önlemimizi alacağız, korunacağız. 1980 yılı öncesinde doğmuş olanlar aşılı oldukları için çiçek hastalığına karşı korunmalı. Dolayısıyla burada da çapraz bir korunma söz konusu, çiçek hastalığına karşı aşısı olanların M-çiçek hastalığından da büyük bir oranda korunduklarını söylemek mümkün" dedi.
Prof. Dr. Güner, aşı ve ilaç çalışmaları konusunda, "Sınırlı gruplara önerilen bir aşı söz konusu. O da belki gündeme gelecektir zamanla. Etkili bir antivirali var. Ama şu aşamada o ilaç da herkes için kullanılacak bir durumda değil. Daha ziyade bulgulara yönelik tedaviler ön plana çıkıyor. Hastanın ateşi varsa ateş düşürücü, ağrıları varsa kas ağrısına yönelik ilaçlar. Elde var olan antivirallerden bunlara da etkili olanlar var. Bu konuda biraz daha deneyime ve bilgiye de ihtiyaç var. Paniğe gerek yok.
Zaten sürveyans çalışmasını bakanlık devamlı enfeksiyon hastalıklarında yürütüyor. M-çiçeği aşısının sınırlı gruplara uygulanmak üzere yurt dışında varlığı mevcut ama ülkeye bu gelir mi gelmez mi; bilemiyoruz. Bir de herkesin epidomolojisi, bulaş özellikleri farklılık arz ediyor. Onun için bu konuları ele almak için biraz daha veriye ihtiyaç var" diye konuştu.
Prof. Dr. Güner, Afrika'dan Türkiye'ye seyahat edebilecek kişilerin riskli olarak görülmesine ilişkin de "Bir grubu total olarak yaftalamak doğru değil. Çünkü hastalık zaten klasik, teknik, pandemi anlamında pek çok yerde görülmüş durumda. Dolayısıyla sadece bir gruba özgü olarak bunu tanımlamak hiç doğru değil. Bunu Covid'de de yaşadık; Çin'de çıktı, diye her Çinli mi risk getirdi? İlk kendi insanımızdan tespit edildi. Dolayısıyla böyle gruplara yönelik bir mesaj vermek doğru değil. Hastalığın klinik bulgularını bilip, ona göre bunları geliştiren kişiler ve onların temaslıları üzerinden iz sürmek doğru" dedi